Sara Adakan / Daniel Gonvers

MAG İSTANBUL 2022
3 RESTORASYON PROJESİ

2012/2017 İstanbul

TERCÜMAN ÇIKMAZI N°8, BEYOĞLU

19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edildiği düşünülen ve 1872’den itibaren Beyoğlu Sainte Elisabeth Fransız Okulu ve pansiyonu olarak bilinen binalar, zaman içinde kullanım ve ihtiyaç değişiklikleri nedeniyle bölünerek daha küçük yapıların ortaya çıkmasına neden oldu.

Bu orijinal bütünlük, aynı hizada devamlılık gösteren pencere ve cephe ögelerinin yanı sıra, bugün zar zor da olsa tanınabilen ortak bir taş tabanın varlığı ile hâlâ kendini belli ediyor. Ana cephesi Tercüman Çıkmazı boyunca konumlanan okul, iki ana bina, dört giriş ve dört geniş merdivenden oluşuyor, her katın ön ve arka cephesinde 20 m²’lik derslikler bulunuyordu. Binanın son katında hizmetlilerin odaları, bahçeye açılan bodrum katında ise servis mekânları yer alıyordu.

sokak cephesi

Genel olarak çok hasarlı durumda olan yapı ve yangın nedeniyle çöken çatısı, önemli tadilatlar gerektirdi. Tuğla duvarlar ve ahşap kirişler korumaya alınarak onarıldı. Kat planının üçte birini oluşturan heybetli merdiven, burada korunması gereken en önemli öge olarak ele alındı. Merkezi merdiven, orijialine uygun şekilde masif ahşaptan restore edilirken, sahanlığın üzerindeki cam çatıyla binanın aşağı katlarının gün ışığından faydanlanması sağlandı. İç mekânlar, genel plan şemasında bir değişiklik yapılmadan, (günümüze uygun konfor eklenerek) korundu. Bir eğitim binası olarak işlev gördükten sonra bölünerek çeşitli atölye ve depolara dönüşen bu yapı, İstanbul’un tarihi yaşam alanlarına özgü sıra evlerin tipolojiisine uygun olarak yenilendi ve bugün konut olarak kullanılıyor.

giriş kat planı

ikinci ve üçüncü katı planı

65 cm. kalınlığındaki mevcut tuğla duvarların içten uygulanan ısı yalıtımıyla desteklenmesi sonucu yapının termal kütlesi optimize edildi. Binanın soğutma, ısıtma, havalandırma ve sıcak su gereksinimleri düşük enerji tüketimine sahip, ısı geri kazanımlı teknik kurulumlarla sağlandı.

Bu restorasyon projesi, tarihi bir yapıyı onarırken çağdaş yaşamın getirdiği beklentilerin de sağlanmasında, eski inşaat tekniklerinin ve en yeni teknolojilerin birbirini uyumlu bir şekilde tamamladığını gösteriyor. Tarihi bir binanın yenilenmesi, kültürel mirasın yanı sıra çevrenin korunmasına yönelik bir eylemdir ve yenilikçi, sürdürülebilir bir şehircilik yaklaşımına da entegre edilebilir.

2014/2015 İstanbul

AYNALI ÇEŞME, BEYOĞLU

Uzun ve oldukça dar (23 x 9 m) bir arsa üzerinde konumlanan 5 katlı apartman binası, 19. yüzyılın sonlarına doğru Levanten Mimarlar A. N. Perpignani ve M. G. Langas tarafından inşa edildi.

Uzunlamasına gelişen cephesi, balkon ve oda çıkıntılarıyla, ince yüksek yapının etkisini (kütlesini) azaltarak şekillenirken, iç mekânda art arda konumlanan ve birbirine bağlantılı odalarla çok katmanlı bir perspektif yaratıyor.

Bu restorasyon projesinde en önemli öge mekânlar arasında geçisleri sağlayan ahşap kapılar oldu. Bunlar açık veya kapalı konumdayken, farklı derinlikler üretebiliyor ve 60 m² ile sınırlı bu 5 odalı dairede daha büyük olgusu yaratıyor. Konut içi dağılımın koridor yerine «orta sofa» ile sağlanması alan tasarrufu yanı sıra esnek ve çok işlevli bir mekân kurgusu için avantaj oluşturuyor.

kat planı

parsel sınırı

Orijinal kapılar ve zemin ahşapları onarılarak doğal çam renginde bırakıldı. Bu şekilde, açık renkteki duvarlarla net bir şekilde kontrast oluşturuldu ve kapıların, odaları bölen/birleştiren rolleri vurgulandı. Masif ahşap, ortak bir malzeme birimi olarak kullanıldı. Dış doğramalar tamamen yenilenirken, pencere çerçeveleri mevcut zemin ve kapılara uyumlu şekilde tasarlandı. Birçok kat boya altından çıkarılan kalem işi tavanlar korunarak onarıldı. Mutfak ve banyo tek bir «fonksiyonel blok» oluşturacak şekilde ele alındı. Toplam alanın sadece 7 m²'sini kaplayan servis mekanları/hacimleri kısıtlı alana rağmen günümüz standartlarını karşılayacak şekilde tasarlandı.

2006/2007 İstanbul

AYNALI ÇEŞME, BEYOĞLU

İtalyan mimar Guglielmo Semprini’nin, çocuk doktoru Nikola Fakaçelli için tasarladığı konut binası, 90 ila 110 m² arasında on adet daireden oluşuyor. Yeni bir konut türü olarak bu «Apartman», 1870 Büyük Beyoğlu yangınından sonraki düzenlemelere uygun şekilde yapılan binaların temsilcilerindendir. Geleneksel ahşap konutlar apartmana dönüşürken, hem inşaat tekniği hem de malzeme açısından yeni olan bu yapılar, daha büyük ve daha yüksek inşa edilerek birden çok aileyi barındırma özellikleriyle daha sonra İstanbul'un diğer semtlerinde de ortaya çıktı.

Binanın ana cephesi, cadde tarafındaki süslemeleri, çıkıntılı pencereleri, oymalı ve kabartmalı cumbalarıyla kendini belirtir. Sokak cephesinin binanın en önem verilmiş cephesi olduğu, bezemelerin yanı sıra plan şemasında görülebiliyordu: Evin en önem verilen mekanı, konuk odası veya “salon”un da aslen bu tarafta olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, Tepebaşı’nın en eski mahallelerinden Aynalı Çeşme’nin eteklerine inşa edilen bina, güneyinde Haliç’e kadar uzanan bir açıklıktan da faydalanıyordu. Semprini’nin bu ikili duruma olan duyarlılığı, dairelerin ortak kullanımı için öngörülen ve bir zamanlar Kasımpaşa'nın yeşil yamaçlarına açılan ortak bir teras ve bahçeyle bugün de kendini belli ediyor.

sokak cephesi - kat planı

Galata ve çevresinden başlayarak yenilenen kent dokusunda, geleneksel Osmanlı konut mimarisine özgü sofalı plan tipinin iç mekânlarda önemli bir rol almaya devam ettiği bu binada da görülebilir. Bu yeni toplu konutlarda sofa tipolojisi bir matris işlevi görmektedir: Dairenin içinde genellikle merkezi konumda bulunan, çok işlevli hale gelebilen ve plan şemasına büyük esneklik sağlayan sofa, diğer mekânlara geçişi sağlayan merkezi bir odadır. Deniz Aparmanı’ndaki “Giriş holü-sofa” plan tipi, odaların farklı kullanımlarına imkân sağlarken 3.20 metrelik tavan yüksekliği de konutun mekân ve ışık kalitesine katkıda bulunuyor.

Plan şemasında bugünkü gereksinimlere göre yeniden düzenlenen servis mekânları oldu. Islak hacimler büyütüldü; mutfak, kısıtlı olan servis alanından çıkarılarak bahçe tarafında geniş bir panoramik manzaraya açılan mekânda tekrar konumlandı.

Özenle sökülen sıvalar altından ortaya çıkarılan Freskler, doğal boya pigmentlerinin metal ve toprak tonlarından esinlenerek oluşturulan bir renk paletiyle, “patina”ya zarar vermeden restore edildi. Mevcut ahşap kapılar ve zemin korunarak onarıldı.

Orijinal ögeleri korumak, olası hatalı müdahalelerden arındırmak, “yeni” görsel yapıyı oluşturmak için vurgulanacak unsurları belirlemek ve onarmak, tarihi yapıların restorasyonlarında ortak bir yaklaşım olarak kullanıldı. Bu şekilde ele alınan yenileme çalışmalarıyla, zamansız bir çağdaşlık örneği oluşturan, şehir merkezine geri kazandırılan ve döngüsel ekonomi modeline uyumlu projeler amaçlandı.

KORUMAK - ONARMAK YENİDEN KULLANMAK